Adı Aşk
Temmuz ayının ortalarıydı artık sıla hasreti yüreğimi yakar olmuştu; anam, abim, ablam dağlar, taşlar gözümde tüter olmuştu. Artık sılaya yolculuk vakti gelmişti. Cumartesi haftalık almaya Yazıhaneye varınca patrona kuluncağı özlediğimi söyleyip izin istedim, o da “Sana yirmi gün izin git gez gel.” dedi, akşamdan hazırlıklara başladım .Üzerime yeni elbiseler, evdekilere hediyeler alıp sabah erkenden kalkıp petrole gittim .O zamanlar Osmaniye’de otogar yok, otobüsler Çifte Petrol’den kalkardı. Saat on gibi Beydağı’na binip ver elini Malatya deyip heyecanla yerime oturdum. Malatya’ya indiğimde önce hiç gezemediğim Malatya’yı doyasıya gezip garajına geldim. O anda aklıma bir fikir geldi; Darende de baba tarafından akraba Burhan isminde bir yakınımız vardı ,Darendenin’ın Malatya tarafından girişinde oturuyordu, biz çocukken canlı hayvan satardı. Kuluncak’a geldiğinde bızdekalırdı ,Sonraları Avrupa’ya Hollanda’ya işçi olarak ğitmişti .Daha öncede bir kere evlerine gitmiştim; üç kızı, iki oğlu vardı. Hanımı bizleri sayar severdi.
Bileti Darendeyealdım , oraya varınca inip evi aradım, pek zorlanmadan evi buldum. İkindin sonuydu kapıyı çaldım, kapıyı Burhan dayının kızı Selvi açtı.saçları hafif sarı ve çift belik örmüş omzundan atmıştı ;çizgili bir tişört giymiş, üst kısmına bir uğur böceği takmıştı, sarımsı bir etek giymiş ,yere kadar değiyordu.Bir an göz göze geldik sanki yüreğime bir köz düştü, yakmaya başladı,”buyrun “dedi,bir an duraklayıp, “Burhan dayı evde mi “dedim.”Yok, hayır annemle Malatya’ya gittiler. “dedi, “Ne zaman gelir. “dedim, “Akşama “dedi, “Peki onlar gelene kadar oturabilir miyim.”dedim, “Hayır” dedi, “Neden” dedim, “Çünkü gördüğün gibi evde üçtanekızız yakışık almaz, git akşam babam gelince gelirsin.” deyip kapıyı kapatacaktı ki bir hamle yapıp içeriye girip kanepeye oturdum. Üç kız da şaşırmış kızgınlıkları yüzlerinden okunuyordu. Selvi banayaklaşıp,”Sen zorba mısın ?”dedi, ben de,” Hayır bir tanrı misafiriyim siz misafiri böyle mi karşılarsınız ?Hem uzak yoldan geldim, yorgunum ,valizimden de belli olmuyor mu?” deyip iyice yerleştim, üç kız sinirli bir şekilde deli mi manyak mı deyip odaya geçerken kapıyı yüzüme çarparcasına kapatıp, gittiler. Tabi Selvi beni tanımamıştı, bense akraba olmanın rahatlığıyla oturup bir de sığara tellendirmiştim, az sonra içlerinden en küçük arkadaşları gelip,” Selvi kızıyor evden gidecekmişsin ,babamgelırse bana kızar diyor.” hafiften gülerek, “ben oturuyorum ,yerim de rahat kaldıra biliyorsanız gelin kaldırın.” deyip kendimi rahata aldım.Çok geçmeden Burhan Dayı hanımı ve çocuklarıyla geldiler, Burhan Dayı benı tanımış hoşbeş ederken, Selvi mahcup bir yüzle oğrunoğrunbakıyordu.Akşam sohbete dalmıştık , bana ne iş yaptığımı Osmaniye’yi sorarken;ben de ona Hollanda’yı ,çalıştığı iş yerini, Amsterdam’ı soruyordum . Bir ara Burhan dayı yatsı namazına öbür odaya gitmiş ,yenge de çay koymak için mutfağa gitmişti ki ,Selvi yanıma gelip ,utangaç bir şekilde” Neden akrabamız Mustafa olduğunu söylemedin, ben de alaylı bir gülüşle ,”Sen kimsin diye sormadın ki, anca misafirı evden kovmaya çalıştın.”Selvi iki elini ğözlerine kapatarak “Özür dilerim tanımadım, bilsem seni hiç kovar mıyım .”dedi, “Önemli değil, ben de kendimi tanıtmadım deyince, usulca elini uzatıp “hoşgeldin.” dedi, elini tuttuğumda göz göze geldik… “Hoş bulduk derken sanki kalbi elimde atıyor gibiydi, bir anda içimi bir mutluluk kaplamış, sanki yıllardır aradığım, kalbimin eksik parçasını bulmuştum. Heyecanım zirve yapmış, kalbim göğüs kafesimi yırtarcasına çarpıyor, şimdiye kadar yabancısı olduğum bir mutluluk yaşıyordum.Neydi bu his,neden içim böylesi pır pır ediyordu diye düşünürken hayatımda çok güzel ve bir o kadar da acı olacak bir sayfayı açmıştım:aşk…
Sabahleyin erkenden kalktım ,bizim oralarda kahvaltı erken yapılırdı .Kahvaltı sohbeti güzel geçmiş, artık ayrılık vakti gelmişti .Helalleşip ALLAHA ısmarladık deyip , Burhan dayının ,yengenin elini öpüp çıkarken geleneğimiz gereği Selvi; ayakkabımı döndermeye eğilince ,hafifce vurup,” Aha gidiyom, buralar sana kalsın.” deyince,” Ne vuruyon .”dedi, ben de ,”Sana vurmayım da kime vurayım .”dedim, o da” Boşuna ayak yapma .”dedi, işte o an yüreğime bir hançer saplandı; yoksa başka biri mi vardı? Düşünmek bile ölüm gibi geldi ama neden böyle hissediyordum ki…O da bir anda morelimin bozulduğunu anlamış olacak ki elinde tutduğu kalemi uzatarak ,”Bu sana hediyem olsun, gene görüşürüz.” deyip el sallayarak yolcu etti.
Ayrılıp giderken kafamda soru işaretleri çoğalmıştı, neyse ki verdiği kalem ve gülerek yine görüşürüz demesi beni rahatlatmıştı.Kuluncak’a eve vardığımda anam, abim sevinmiş hediyelerini verince mutlulukları zirve yapmıştı. Oysa garıp anam o zamana kadar belki de hiç hediye almamıştı.Mahallede islim kurulmuş ,kaysılar fırınlanıyor; kadınlar kızlar ,delikanlılar çalışıyordu. Oraya vardığımda herkes hoşgeldin derken hele de beraber oyunlar oynadığımız kızlar ilgi gösteriyordu .Oysa benim gözüm de gönlüm de çoktan sahibini bulmuştu. Benim soğuk davranmam fısıldaşmalara yol açmış; kimi deli kanlı olmuş ,kimi niye böyle soğuk derken içlerinden birisi, bize daha yakın olanı ,bana bakıp kızlar,” gurbetten gelenle askerden gelenin kırk gün ağzı havalı olur.”dedi.Oysa bilmiyorlar ki gönlümü Selvi’ye kaptırmış,kendimi aşkın ılık rüzgarına çoktan bırakmıştım… vesselam.
SELVİ
Sarı etek giymiş yerde sürünür
Al yanağa zülfün teli bürünür
Gülünce gamzeler güzel görünür
Malatya’da yoktur böyle bir güzel.
Boyu selvi dalı belleri ince
Dudu dili şirin, kendi narince
Aklım baştan gitti onu görünce
Darende’de yoktur böyle bir güzel.
Beni gördüğünde başlıyor naza
Hemen de gülümser bakınca göze
Sarı saçı benzer navruznergize
Hekımhan’da yoktur böyle bir güzel.
Kudretten çekilmiş kalemdir kaşı
İnci mi mercan mı bilmedim dişi
Hakkın yarattığı özel bir kişi
Kuluncak’ta bile yok böyle güzel.
Gözleri var ceylan gibi sürmeli
Böylesi cananı her gün görmeli
Kirpikleri bir ok saçı sırmalı
Akçadağ’da yoktur böyle bir güzel.
Tuttum ellerinden pamuk beyazı
Yüreğime koydu acı bir sızı
Bu güzellik nerden zalımın kızı
Doğanşehir’de yok böyle bir güzel.
Bakışları sinem yakıp yandırır
Yanakları gonca gülü andırır
Bir gülüşü varki başım döndürür
Arguvan’da yoktur böyle bir güzel.
Kulağına altın küpe takışır
Ak gerdana yakut zümrüt yakışır
Hüri ile kılman ile yarışır
Arapgir’de yoktur böyle bir güzel.
Lebleri bal şeker dudağı kiraz
Alır mıyım acep onunla muraz
Muhabbeti şerbet sohbeti çerez
Pötürge’de yoktur böyle bir güzel
Arı oldum çiçek bala bulaştım
Battalgazi Doğan yola ulaştım
Nice eller gördüm yurtlar dolaştım
Yeşilyurt’da da yok böyle güzel.
AŞIK YEYDANİ’NİN dumanlı başı
Yüreğime yaktı korlu ateşi
Daha görülmemiş menendi eşi
Şu koca cihanda yok böyle güzel…
-
“Yeşilyurt’u Çözüm Odaklı Belediyecilikle Ayağa Kaldıracağız”
-
Sadıkoğlu: “E-haciz uygulamaları depremin açtığı yarayı daha da büyütüyor”
-
Mehmet Emin Doğaner Güven Tazeledi
-
Battalgazi’de Badminton Heyecanı
-
MALATYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ EĞİTİM MERKEZLERİNDE SINAVA GİREN ÖĞRENCİLER ÖDÜLLÜ DENEME SINAVI İÇİN TER DÖKTÜ
-
Malatya’da eğitimlerini tamamlayan 244 hafız icazetlerini aldı