Kavramlar, ilişkili olduğu değere göre anlam kazanır. Hangi değerden bahsediyorsak kavramları o bağlamda ele almalıyız. Mahremiyet, dini bir kavramdır ve din, mahremiyeti kişiye özel başkasının bilmemesi gereken yada çok özel mahrem olan şahısların bileceği bir alan olarak tanımlıyor.
Bugün mahremiyet algısı son derece değişti. Bütün sınırlarımız, internetin sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte ne yazık ki çok büyük tahribata uğradı. Bunun şuanda zararlarını telafiyle uğraşıyoruz. Sosyal medya ağlarını ellerinde bulunduran, birtakım şer yuvaları bizim görüntülerimizi mesajlarımızı kaydediyor çünkü bunu stratejik bir güç olarak görüyorlar. Bu ağlar sayesinde tüm mahremiyetimiz dışarı servis ediliyor. Bu sebeple mahremiyetin öneminden bahsetmek istiyorum.
Mahremiyet duygusu edep duygusu azalan bir toplumun, günah bataklıklarına düşmesi ve dinden uzaklaşması daha muhtemeldir. Bunu koruyacak tek çatı da evlilikle beraber sağlam bir aileden geçerek öğrenilir.
Evlilik, kul ile Allah arasındaki engelleri kaldıran bir kurumdur. Eşlerin birbirlerinin potansiyel değerlerini açığa çıkarabilmesi için, değerlilik duygusu, duygusal ve sosyal ihtiyaçlar ile beraber hayata kalite, nitelik katma ve ilim derinliği kazandırabilme açısından Allah’a yakınlaşmamıza vesile olacak bir kurumdur. Bilinçli ve bilinçaltı temel ön davranışlar, ailede görerek ve hissederek tüm aile bireylerine akseder.
Dinde korunması lazım gelen 5 madde zikredilmiştir.
1- Canın korunması, 2-Malın korunması, 3-Aklın korunması, 4- Dinin korunması, 5- Neslin korunması
Biz şu anda aile içinde kendimizi koruyamaz hale geldik ve aile içerisinde güvenli değiliz. Oysa aile toplumun kalesidir. Mesela dışarda askerler savaşır, yaralananlar kalede tedavi edilir, aç olanlar doyurulur, ihtiyaçları giderilir ve ancak bu şekilde yeniden cenk meydanın da savaşabilir. Fakat şuanda aile içerisinde güvenlik ve mahremiyet büyük zarar görüyor. Bir beyefendi veya hanımefendi aile içi fotoğraflarını videolarını çok rahat bir şekilde başkalarıyla paylaşabiliyor.
Bir defa aile içerisinde mahrem alanın korunması algısı değişti. Öncelikle bizim evimizde aile bireylerimiz arasında bu meseleyi oturtmamız lazım. Çocukların aile içinde dahi usulsüz giymemesi lazım. Kadın ve erkeklerin birbirlerinde görmemeleri gereken yerler diye İslam bir sınır ve ölçü getirmiş. Anne oğullarına karşı, kızı babasına karşı bu sınırları korumak zorunda. Şu anda ensest ilişkiler, tahminlerinizin üzerinde arttı. Çünkü aile içinde dikkat edilmiyor. Aile içinde ne kadar dikkat edersek toplum içinde de çocuklarımız bunun hassasiyetini ve önemini o kadar fark eder. Ailede ne görürse çocuk, toplumda onu üretir. Bir defa çocukları yıkarken onlara mahremiyet bilgisi verirken İslami ölçülere dikkat edeceğiz..
Nasıl ki kendisine nikah düşen insanlara karşı nasıl davranmaları gerektiğini daha küçük yaştayken öğretiyorsak, kuzenleriyle diğer akrabalarıyla da olan ilişkilerini, samimi gördükleri arkadaşlarıyla, kız kıza, erkek erkeğe dahi yakınlaşmalarına müsamaha gösteremeyiz.
Rabbimiz bir sınır koy diyor. Mesela uzunluk birimi metredir metreyle ölçeriz, ağırlık birimi kilo… Eğer ölçtüğümüz birim yanlışsa sonuçta yanlış çıkacaktır. İslam ölçü getirmiş ama biz aklımızı koruyamadık..
Neden koruyamadık? Çünkü bizim aklımız bilgiyle çalışıyor, sorularla çalışıyor. Aklımızı bilimsel ve doğru bilgiyle çalıştıramadık, doğru soruları soramadık! istikamet üzere bulunmamız için aklımızı, internetten aldığımız bilgiyle birilerinin paylaştığı videoyla, ilmi bir derinliği olmayan temelsiz bilgilerle zihnimizi kirletiyoruz. Bilgi kaynağımız din olmadığı için ister istemez başka hayatları özeniyoruz ve aldığımız yaşantılar başka kaynaklardan besleniyor.
Diyelim ki bir suya lağım suyu karışıyor ve biri bana diyor ki iç bir şey olmaz (çocuklarınız açık gezsin bir şey olmaz, erkek arkadaşlarıyla gezsin, bir şey olmaz” cinsiyet farkındalığı olmasın, bir şey olmaz.) diye diye biz o suyu içtik ve hepimiz hastalandık. Oysa biz o suyun hastalıklı olduğunu bildiğimiz zaman içmemeliydik.
Gözlerimiz beynimizin giriş kapısıdır. Gördüklerini kaydeder. O kadar gereksiz konularla beynimizi doldurunca asıl bilmemiz gereken şeyler çok gerilerde kalıyor ve o zaman benim bakış açım bunlara göre oluşuyor. Peki ben aklımı nasıl koruyabilirim? Gördüklerimi ve dinlediklerimi seçerek, birlikte olduğumuz kişileri seçerek….
Anne baba ilgilenmeyince arkadaş çevrelerini tanımayınca çocuklar savruluyor. Kimse bu çocukları suçlama hakkına sahip değildir, önce kendimize bir bakacağız. İbn-i Arabi der ki ‘’İnsan bedeni bir memlekettir. Memleketi tedbir ederseniz yani eğitirseniz medeni olur. Efendimiz (SAV)Medine’ye gitmeden önce Medine’nin ismi Yesrip’di. Oraya kuran geldi Medine oldu.(medeni oldu) Yani insanın medenileşmesi ancak onu yaratan herkesten iyi tanıyan, hangi durumda sağlıklı, daha mutlu, kendine, topluma hayırlı, duyarlı olacağını ancak dinden öğrenir. Şu andaki din bizim sosyal psikolojik manevi tüm ihtiyaçlarımızı karşılayacak derece tekâmül etmiş son dindir.
Bugün bütün çılgınlıklar, aklımızın kültürel gıda zehirlenmesinden kaynaklanıyor. Ayna insanın kendisini gösterir bir başkasını değil! O diyor ben haklıyım öteki diyor ben… Bu şekilde dejenerasyon gerçekleşiyor ve toplum bozuluyor. Senin haklı olup olmadığın değil neye göre haklı olduğun önemli! Dine göre mi haklısın? Efendimiz (sav)’in çizdiği çizgiye göre mi haklısın? Eğer ölçü, biz olursak milyar çeşit ölçü çıkar.
Ben Müslümanım, ben dindarım, benim kendi safımı belirlemem lazım, ben Rasulullah Efendimizin safındayım. Senin meşhurluğun ne olursa olsun umurumda değil. Senin kaç milyon takipçin varmış, umurumda değil. Allah benim nasıl olmamı istiyorsa benim için önemli olan odur diyorsan tek ölçün vardır. Demem o ki her gün bu soruyu sor kendine ‘Benim safım ne? vesselam….