Malatya’nın içme suyu gibiyiz boz bulanık tatsız tuzsuz faydasız, kaynak dahi kan akıyor kendince, klorda açmaz ha bu suyu, ab-ı hayattı deli gibi çağlardı bizde gürül gürül akardık, bu suyu bu acıyı samimi bir gözyaşı ancak durultabilir. Yarım kaldık, kırılan fay değildi zaar bahale beri can kırıkları dolu molozlar, aklımız firarda kalpler zaten garagışta, mahşerin provası yapılırken kimse kimsenin olmadı umrunda, bir yanımız yok artık, terki diyar eden dostlar, evsiz barksız kalan canlar, çaresiz, fikirsiz, ezik ve korkak düşünceler, Fuzûli gibi yaralı teze camii gibi kırık dökük, çarşı gibi göçük, Bostanbaşı gibi yaşayan ölüyüz… Haykırmak istiyorum Mustafa dayı gibi ,artık seni tüm şehir anladık dayı…
Fûzuli yaralıyken Niyazi Mısrî kan ağlıyordu, Çavuşoğlu direnirken bilemezdi namluda bir mermi daha var gelip onu da yıkacak, Temelli temelinden kerperken Emeksizin iniltisini duymayacak hani iyi arkadaştınız sırt sırta dururdunuz, yok yok durdunuz ben oldum olası garıştırırım öteki Temelli yan yatmış, bağrından feryatlar arşa çıkmış. Sıtma pınarını anlatmıyorum zaten öykelenip yazının gerisini getiremiyorum. Ağır hasarlı bizlere şehrin selâsını dinlemek düştü. Tek farkı sonunda ölenin adı verilmedi. Siz öldürün neyin nelerin hangi arsız düşüncenin isteklerin , sevgilerin, nefretlerin, yaşanmış ya da yaşanmayacak olan gunlerin , hayallerin, arzuların, eşyaların, tavırların ,yapılan yapılamayanların…Yok yok durun biz hiç öldüremeyiz ama kumanya savaşlarında enkaz olan şehirden utanmayan hâya etmeyen nefsin emrine girmiş beyni ile soğukta donan gardaşının hakkını yiyen insanlarız , öldürmek te ne demek bir şişe suya insanlığı öldürürken adabı muasereti katlederken kimse bir şey öldüremez. Teslim oluyorum tek suçlu benim herkes çok çok iyiydi benim yüzümden kusura bakmayın…Depremin vurduğu şehir moloz olur temizlenir geri yurt olur olmasa dahi bir çiçekle bahar olur. Ama insanlık depreminde geriye sadece can kırıkları olur oda ur olur oda toprak olur. Akılda hatırda asla unutulmayan…
Yine de her şeye rağmen yapılan onca iyilikler bir çiçek olsun, bir çiçekle bahar olmayacak ama her bahar bir çiçekle başlar. Bize baharı müjdeleyen bu ülkenin güzide necip insanları Rabbim dünyanızı da ahiretinizi de Bahara çevirsin. Bu satırları yazarken sobamda yanan odunun kokusu Karadeniz’den ,içtiğim su Marmara’dan, battaniyem Ege’den, kumanyam İç Anadolu’dan, ekmeğim Doğu Anadolu’dan, ilacım Akdeniz’den, baş koyduğum yastığım Güney Doğu Anadolu dan… Samimiyet ise yaramıza merhem Can Azerbaycan’dan…Her şeye rağmen yine yeniden BİZ ANADOLU’YUZ…
Mecburi sebeplerle çocukları için, hastası için , barınma problemi oldugu için ağlaya ağlaya hicret eden Malatya’nın taşına toprağına aşık insanlar bu şehir sizinle anlamlıydı,bir gün yeniden buluşmak için yanıyorsunuz biliyoruz,sabredin sabredin. Hasretinin üstüne saman tuz atıp loğ taşı ile ezsende faydası yok akacak hüzün yağmuru ,yürekleri sende kalan bu toprağın sevdası ile yanan depremin sürgün bedenlerine…
Sen bozgırın ortasında bir nefessin Ey Şehri MALATYA!Aldık bir nefes ya verdik ya veremedik.Çok ekmeğini yedik üstünde gezdik, eğlendik, acımızı sevincimizi.sende yaşadık,seni yaralı yaralı bıraktık.Helallik alacak yüzümüz yok bilesin…Ama senden de vazgeçmek ne mümkün,hele bir vakit hele bir vakit … hıçkırıklar ile sürgünüz senden…