Daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere deprem sonrası maddi manevi her türlü destek çok önemli olduğu gibi psikososyal destek çok büyük önem arz etmekte. Yaşanan travmanın ardından kişilerin sürecin uzun süre etkisinde kalmaları beklenen bir durumdur. Deprem, doğal bir felaket olarak, insanların fiziksel yaşam alanlarını daraltmakla beraber duygusal ve psikolojik açıdan derin etkiler bırakır. 6 şubatta yaşadığımız depremde dünyada eşi benzeri görülmemiş bir felaketti. Bu süreçte insanlarda; şok, korku, endişe, belirsizlik, üzüntü gibi çeşitli duygu-durum halleri meydana gelmektedir.
Deprem sonrası insan psikolojisini anlamak için, öncelikle depremin etkilediği bireylerin kişisel deneyimlerini ve tepkilerini anlamak önemlidir. Kimi insanlar deprem sırasında veya sonrasında yaşadıkları travmatik deneyimlerle başa çıkmakta zorlanabilirler. Bu kişilerde uyku bozuklukları, konsantrasyon güçlüğü, kabuslar, endişe ve panik atak gibi semptomlar meydana gelebilir. Uzun vadede tssb, OKB, anksiyete bozukluğu gibi çeşitli ruhsal bozukluklar da meydana gelebilir.
Bununla birlikte, depremin akabindeki zaman diliminde toplumda dayanışma ve yardımlaşma had safhada olup zamanla bu yardımlaşma faaliyetleri sekteye uğradı. İnsanların bu felaketler karşısında daha iyi hissetmek adına biraraya gelerek sosyal faaliyetlere katılabilirler ve birbirlerine destek olabilirler. Bu destek aynı zamanda travma sonrası iyileşme sürecinde önemli bir rol oynar. Bu desteğe ek olarak bir uzman desteği de almak son derece önemlidir.
Depremin etkileri sadece fiziksel çevreyle sınırlı kalmayıp aynı zamanda toplumun sosyal ve ekonomik yapısını da derinden etkilemiştir. Yıkıcı bir deprem sonrasında, evsizlik, iş kaybı, ekonomik belirsizlik ve kayıplar insanların ruh sağlığında derin yaralar meydana getirmiştir.
Tüm bu süreçleri birarada değerlendirecek olursak eğer yaşanan büyük felâketin sonuçlarından en az hasarla etkilenmek adına mutlaka bir uzman a başvurulması ve sosyal destek noktasında alternatifler sağlaması oldukça kıymetlidir.