Cümlelerime depremde yaşamını yitiren insanlara Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum.
Depremler beklenmeyen gidişler, ayrılıklar, davetsiz misafirler gibi ortaya çıkan insanların hazırlıksız yakalandığı ne yapacağını bilemediği kısacası kendini çaresiz hissettiği durumlar olarak tarif edilebilir.
Yakın zaman tarihimize baktığımızda 17 Ağustos, 12 Kasım, 23 Ekim gibi büyük depremleri yaşadık, son olarak ise 24 Ocak. Bu yaşadığımız depremler dünya döndüğü sürece ezeli ve ebedi yurdumuz Anadolu’da bütün amansızlığıyla var olmaya devam edecektir. Acılar, gözyaşları, çaresiz anlar ve badireler ne yazık ki varoluş mücadelesi verdiğimiz dünyamızın, insan olmamızın gereği, bir hayat gerçeği olarak yaşamımızın belli anlarında kendini göstermeyi sürdürecektir. Nietzsche “insanı öldürmeyen darbelerin güçlendireceğini” söyler. Bu sorunları yakınen deneyimleyen bireyin tek başına kendi acılarıyla büyümesini beklemek yerine Anonim bir deyişimizde ifade edildiği üzere yalnız taşın duvar olmadığını bilerek mesuliyet düşüncesiyle yardım etmek gereklidir. Özgeci bir tutumla insanların yanında olmak ve içerisinde bulundukları zor durumdan kurtulmalarına yardımcı olabilmek bizim gibi henüz toplulukçu kültür bilincini yitirmemiş toplumların önemli özelliklerinden biridir.
Depremler ve diğer tüm afetler beraberinde yıkıcılığı getirse de ayrı bedenlerde aynı olabilmeyi, bir çok kolonun birleşerek binanın her zaman dimdik ayakta kalabilmesi sorumluluğuyla bir ve bütün olabilmeye de zemin oluşturmaktadır. Evleri zarar gören ve yaşam mücadelesi veren kalplere tüm mevcudiyetiyle cansiperane koşturmalarla Yunus’un mısralarında dökülen “dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim” düsturuyla hareket etmek, kimi zaman birbirimizden farklı sebeplerle uzaklaşmış olsak da ufuk çizgisi gibi bizleri birbirimize yakınlaştırmaktadır. Yardım anlayışıyla hareket ederken bozkırın tezenesinin bağlamasında yankılanan “sen ağladın canım ben ise yandım” düşüncesiyle davranmak, empatiyle sempatinin birlikteliğini ilk kez bu kadar anlamlı kılmaktadır. Sosyal sorumluluk gönüllüsü bireyler, telkinleriyle ve her köşeyi tutmasıyla yaralı bedenlerin yaşama sımsıkı sarılmasını sağlamaktadır. Ayrıca gönüllü bireyler, karanlığın en görünmez anında iyimserlikleriyle şafağa kapı aralamakta ve umutların sürdürülmesine katkı sunmaktadır. Masum yüzlerde beliren korkulu gözleri umutlu gözlerle değiştirebilmek öğrenilmiş çaresizlikten öğrenilmiş iyimserliğe ilerlemek gibidir.
Parçalanmış duvarların parçalayamadığı aksine birleştirdiği, hüzün mevsimi sonbaharda dökülmeyi bekleyen yaprakların çaresizliğine, baharı müjdeleyen çiçek olabilmek adına kendine ayıracağı vakti tatil ederek, ruhlara ve gönüllere dokunmanın tarif edilemez mutluluğunu yaşayan, aynı mesleği yapıyor olmaktan gurur duyduğum cesaret timsali, kocaman yürekli arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.
İnsanın kıyameti kendi ölümüdür, kıyameti gelmeden insanın kıymetini bilebilmek ve yaşanan sarsıntıların nefes aldığımız sürece bizi umutlarımızdan ve hayallerimizden vazgeçirmemesi ümidiyle…
Uzm. Psk. Dan. Hulisi GENÇ