Guluncah içinden tin tin geçerken ağzın gulaginda anıların yaşarken, Lâlek depesini görende boğazına bir düğüm atılır bir iki damla gözyaşıyla portar düğümün…
Her gidişte ayrı bir güçlük çeker özün bırakıp giderken ,geride bıraktıkların ve de çocukluğun seni hep yılgın çubuğu gibi çırpar. Savurur küllerini geçmişin mermi gibi etini parçalar, toprağa koydukların hele seni ,sersem ayağın mayına bastığı gibi parçalar ufalar toz eder. Daralır yüreğin o güzel tatilin yerini kalbine saplanmış hançer acısı alır. Gidersin sözde emme giden bedendir giden tekerdir sen gidemezsin kalbindeki hançer ile nereye gader gideceksin…Mıh gibi kalırsın aklın ile duygun ile ayakkabın gider sen gidemezsin fazla ayak diretme kalsin ruhun varsa bir atım çocukluğun…Yur paklar bir atımda olsa hele kirpiklerin bir damla yaş versin…Bir damla ahıt çocukluğuna guvert filizlendir ,bak yol uzun ömür kısa sen seni yaşat gittiğin her yerde…Gaybolma bir bellilik et bidahaki sene de hayal gur avut avut yosam biter mi yol uzun…
Bir çüt bakışın galır geride, düştüğün daşlar, hopladiğın damlar, zipladigin dereler ,kötek yediğin cibeldigin mısmıl durmayan çocukluğun çundurur ha çundurur. Ananın merhametini babanın dağ gibi duruşunu daşa torpaga sirayet eden yaşantılarini ya bulursun ya bulamazsın emme bayrak sana geçmiştir dalgalandır gardaş dalga dalga…Dik gönül damının süvüklerine aha bu düğün çocukluğumun de ,ohuntunu ver yele çağır seni olduğu gibi sevenlere. Her ana baba çocuklarıyla yaşar asırlarca, hepimize çok fazla iş düşüyor. Hayret etmeyelim gelin gayret edelim. Tohaçlar bir kirler bir dere bir küller bir vur ha vur bu kir çıkacak abbaakirtik gibi olacak.
Git goyma aklın gözün galbin geride, sen seni bilende bir bayraksın dik gittiğin her yere. Rüzgârın bekleme dalgalanması için yel ol sen hep es. Ruhun da sende özgür olursun çocukluğunun ikliminde…
Gene gel hemi…