14° Açık

Helva Tatlı mı, Acı mı?

İnsan-Yaşam - 11/11/2025 10:57 A A

Helva Tatlı mı, Acı mı?

✍️ Hüsamettin Nacar

Henüz mehrican vurmamıştı bizi de bitkileri de…
Bir ayaz vurmuştu, bir de gurbet. Yokluk zaten inmezdi yamalı dizimizden. Hasret yara açmıştı yürekten. Topal alüminyum ibriğin sakızla onarılmış musluğundan, önce gözlerimizin yumukluğu akar giderdi suluktan.

Peşkirin saçaklı düğümleri, feleğin tokadını yememiş yanağımızı ısırırken; ütük olmuş tenimiz, yorganın altına tekrar sokulurdu. Henüz sobalar kurulmamıştı. Soğuklar sabah ve gece tenimizi yeni yeni ısırıyordu. Anam “gıncalmayın de haydi!” diyerek yorganı alırken üstümüzden, tavus kuşlu duvar halısının arkasına gizlediğim defter ile kalemi çıkarır, yapamadığım ödevin huzursuzluğunu yaşardım.

Niza çalıp kavga ederken “Sütlü bulgur çorbası hazır!” sesiyle kahvaltıya çağrıldık. Zaten canım burnumdaydı. Kaşığı sallıyor ama ağzıma götürmüyordum. Sonra ekmek kabında yufka ekmeğe sarılı biraz ölü helvası kalmıştı, fark ettim. Fark ettirmeden ekmeğin arasına koyup, sanki bir hazine bulmuş gibi çorbaya katık edip yedim. Nasibim yaver gitmişti, içim içime sığmıyordu sevinçten.

Kim ölmüştü sahi? Kimin evinde yas vardı? Kimin canından can gitmişti? Kim yetim, kim öksüz kalmıştı? Düşünmeden sadece yarım kalmış helvayı yiyip çocuk damağım keyif almıştı. Yarım kalan helvanın, yarım kalmış bir hayatın kesişiminde; bir çocuğun, bir ölünün sevinç ve hüzün kardeşliğini fark etmeden yaşadığı masum bir andı o.

Çocukken yokluktan olsa gerek, ekmeğe toz şeker dürüp yemek, un helvasını ekmekle dürüm yapmak çok keyifli gelirdi. Hele ekmek taze veya ıslanmış yufka ise, tadına doyum olmazdı. Helvalar çok tatlı gelirdi bize. Çarşıdan helva alınmazdı, un helvası evde yapılır, yufka ekmeğin arasına konur, ev ev dağıtılırdı. Ölen olursa zaten helva yapılırdı. Oysa ben o yaşta ölümü, acıyı, kaybetmeyi bilmezdim. Helva bana sadece tatlı gelirdi.

Züleyha… Deli dolu bir kızdı. Aynı sınıftaydık. Emine bibimin torunuydu. Hem akraba olduğumuzdan hem de ben sefil olduğumdan, çocukça bir zorbalıkla beni kızdırırdı. Bir gün yoklama alınırken fark ettim: Züleyha Akbulut yoktu.
“Çocuk ya çor olur ya da ateşi çıkar,” dedik. Başka ne olabilirdi ki? Bizim köyde başka hastalıkların adını bile bilmezdik.

Sonra duydum ki, Züleyha “kötü hastalığa” yakalanmış. Aradan biraz zaman geçti, geri geldi. Üstünde acayip kıyafetler, biraz da kilo almıştı. Anamın neden üzülerek “kötü hastalık” dediğini anlamadım. Yine gülüyor, hopluyor, bizi kovalamaya devam ediyordu. Ama sonra bir daha gelmedi. Günler, haftalar geçti.

Bir gün komşuya boş bidon götürdüm. Kapıda bir çocuk oturuyordu, tanıyamadım. Yaklaşınca fark ettim; Züleyha’ydı. Saçları dökülmüş, yüzü solgundu. “Gel, otur az,” dedi annesi, ama içime bir hüzün çöktü, oturamadım. Eve dönüp anama sordum.
“Oğlum,” dedi, “kansermiş, Allah şifa versin.”

Bir gün köyde sela okundu. Bu saatte niye sela okunur ki, diye birbirimize baktık. Derken imamın sesi duyuldu:
“Dikkat! Hacı Mustafa Akbulut’un kızı, Züleyha Akbulut vefat etmiştir.”

Gerisi yok bende. O an anladım ölümü. Çocuk yüreğim ilk defa acıdı. Gözyaşlarım kirpiklerimden süzüldü. Kalbim sızladı. Ölümün ne olduğunu ilk kez o gün hissettim.

Yıllar geçti…
Geçen aylarda Nuru emmimin hanımı, Şeker yenge vefat etti. Taziyeye gittik. Helva getirdiler önümüze. Tabağı özel, kaşığı özel; helva güzel, yumuşacık. Ama ben Züleyha’nın ölümünden sonra ölü helvası yememiştim.

Çocukken hayaline yeltendiğim helva, şimdi boğazımda düğüm olmuştu. Her kaşıkta aklıma bibilerim, emmilerim, teyzelerim, dostlarım ve en çok da kaybettiğimiz can parçamız, yeğenim Tuğçe’m geldi. Helva bir gelenekten öte geçememişti artık. Yiyemedim. Ama taziyede çocuklar var diye, mahcup olmamak için, annelerinin anısına birkaç lokma aldım. O tatlı helva, içimde acı bir zehire dönüştü.

Çocukken sütlü bulgur çorbasından kurtaran helva, büyüdüğümde acının simgesi olmuştu.
Evet, şimdi çok iyi biliyorum:
Helva, kendi evinde pişince tatlı değil, zehir oluyormuş…

Sofranda bal varsa, Bağdat’tan atlı gelir.
Tezganın sağlam ise, ipekler katlı gelir.
Ateş düştüğü yeri yakar derler ya,
Ölü senin değilse, helvası tatlı gelir…

Not:
Cenaze yemeği, komşunun görevidir ve sadece taziye sahiplerine verilir. Eve iki misafir götüremeyen bizlerin vebalidir, ayıbıdır. Helva asla yoktur, yersiz bir gelenektir.

🖋️ Yazar Hakkında
Hüsamettin Nacar, Anadolu’nun kültürünü, yokluğu, insan sıcaklığını ve unutulmaya yüz tutmuş geleneklerini samimi bir dille kaleme alan bir yazardır. Yazılarında çocukluk hatıralarından, köy yaşamından ve toplumsal alışkanlıkların insanda bıraktığı izlerden derinlikli bir bakış sunar.

İnsan-Yaşam - 10:57 A A
BENZER HABERLER